Sürdürülebilirlik ✨🌿💚

Hazır regl dosyasını açmışken bir de regl ürünlerine değinelim: Pedler tamponlar bir yana artık neredeyse herkes daha sürdürülebilir alternatiflere yönelmeye başladı. Menstrual kap,disk , regl külotları gibi. Bazılarımız ise bu alternatiflerden külotları uğraştırıcı, kap/diski ise biraz korkutucu görüyorlar. Sizin menstrual kaplar hakkındaki fikirleriniz neler ? 👀👀

Size güzel bir öneriyle geldim 🥁🥁 Sürdürülebilirlik,döngüsel ekonomi, sürdürülebilir finans vs. kavramlarına ilginiz varsa Ekin Al’ın kurmuş olduğu “Onarım Atölyesi” podcastine muhakkak bakmanızı öneririm.🥳🥳

Dünya genelinde her hafta bir kredi kartina eşdeğer büyüklükte, ortalama 5 gram plastik tüketiyoruz. Plastikler nehirlerimize ve denizlerimize giriyor ve balklar ile diger deniz canlıları tarafından yenilerek besin zincirinin bir parças oluyorlar. Su, bira, kabuklu deniz ürünleri ve tuz gibi birçok günlük yiyecek ve iceceklerde olmasinin yaninda insan metabolizmasina giren mikroplastiklerin, sentetik kiyafetler, araba lastikleri ve hatta kontakt lenslerden bile yayildigi tespit edildi. Araştırma, yetişkin bir insanin her yil ortalama 50 bin plastik partikül yuttuğunu ortaya koydu. Amerikalıları’ın yeme içme alışkanlıkları incelendiğinde ortaya çıkan tablo, havadan solunan mikroplastik miktar da dikkate alınınca 121 bin partikülün insan vücuduna girdiğini gösteriyor. Çevresel Bilim ve Teknolojisi dergisinde yayımlanan araştırmada ayrıca, sadece plastik şişeden su içiyorsak bu miktara 90 bin partikül eklenmesi gerektiğini ilave etti. Arastırmacılar, insan tarafından tüketilen mikroplastiklerin miktarını azaltmanın en iyi yolunun, plastik üretimini ve kullanımını azaltmak olduğu görüşünde.

İklim değişikliğinin gerçekten yaşam kalitemize, nerde ne yiyeceğimize yol göstermesi çoook ilginç. Dünya ölçeğinde kakao fiyatları bir süredir kesintisiz olarak artıyor. Batı Afrika’da etkili olan virüs salgını ağaçları öldürdü. Gübre yetersizliği de eklenince üretim %35-40 düştü. Kakao fiyatları şimdiden %140 artmış durumda!

Modern mimarlıkta kendine giderek daha geniş bir yer edinen Biyofilik Tasarım (Biophilia) kavramından bahsedeceğim. Giderek daha da yoğun bir kentleşme süreci içine giren yerleşim alanlarında, insanın da doğada var olan her canlı gibi bir canlı olduğu, ve esas doğasında da bu habitattan uzaklaştıkça mutsuzlaşacağı üzerine birtakım çalışmalar yapıldı. Çalışmalar ortaya çıkardı ki, doğada var olan elamanları, insanların yaşam alanlarında var etmezsek, kişilerin mutlu hissetme ihtimali de giderek azalacaktır. Teknoloji ve endüstriyel atmosferlerde, LED ekranlar, reklam panoları, ışıklı ya da yazılı neon tabelalar, beton, çelik, korna, is, gürültü ve insan beyninin bir günde kaldırabileceğinden daha fazla uyaranı içeren yapılı çevreler, bizi gerçekten de depresyona sürüklüyor. Peki nedir bu biyofilik tasarım? Biyofilik tasarım, bina sakinlerini doğaya daha yakından bağlamak isteyen bir mimari yaklaşımdır. Biyofilik tasarımlı binalar, doğal aydınlatma ve havalandırma, doğal peyzaj özellikleri barındırmak ve insanlar için daha üretken ve sağlıklı bir çevre yaratmak gibi amaçlara hizmet eder.Biyofilik tasarım, doğaya olan bağlılığımızı modern yapılı çevrede buluşturmayı amaçlamaktadır.Doğal malzeme, doğal aydınlatma, iç mekanlarda yeşil bitkiler ve yeşil elemanlar, manzara olanağı varsa geniş açıklıklar, doğada var olan dokular, ritimler, su elemanı, termal özellikler, hava akımı, yaya dolaşımı gibi birçok kriter aslında bu biyofilik yaklaşım kapsamına giriyor. Örneğin bol ışık alan, ahşap zeminli, yeşil duvarlı bir çalışma alanı biyofilik kriterlere daha uygun olabilir.Her zaman, zamanının ihtiyacına yönelik reaksiyon gösteren mimarlık, 21. Yüzyılda da biyofilik tasarımı gündemine taşıyorsa, demek ki kentlerde var ettiğimiz yapılı çevreleri, biraz kalıpların dışında da, belki daha basit, hatta daha ilkel yaklaşımlarla ele alarak, natürel olarak genlerimizde var olan doğa sevgisini ve özlemini tatmin etmemizin zamanı gelmiş demektir.

“KARBON EMİSYONLARI 2021 YILINDA 33 MİLYAR TON OLARAK KAYDEDİLDİ. ANCAK ATMOSFERDEN, DOĞA ARACILIĞIYLA YAKALANAN KARBONUN YALNIZCA 2 MİLYAR TON OLDUĞU TAHMİN EDİLİYOR.” İklim değişikliğine yol açan en önemli se- beplerden biri atmosfere salınan karbon- dioksit ve metan gibi gazlardır. Dünyayı sera gibi kaplayan bu gazlar güneşten gelen ışınların uzaya dönmesine engel olduğuiçinyeryüzündesıcaklığınartma- sına yol açıyor. İklim değişikliği ile müca- delenin temelinde de bu gazların kulla- nımını azaltmak var. Bu gazlara yol açan kömür ve petrol kullanımını azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullan- mak küresel ısınmanın önüne geçmek için en önemli çalışma. Karbondioksitin toplanması ve atmosfere salınmasının önlenmesi de küresel ısınma ile mücade- le kapsamında yürütülen çalışmalardan. Kaynağında yakalanıp tanklara sıkıştırılması ile karbondioksit gazının atmosfere salımı engellenebiliyor. Bu uygulama ile sera gazı mücadelesine ufak da olsa katkı sağlanmış olunuyor. Toplanan karbonlar eski petrol ve doğalgaz kuyularına tabiri caizse şırınga ediliyor. Havaya karışması önlenerek yer altında kullanılmamak üzere depolanıyor. Kaynak :GDE

Daha önce de bahsetmiş olduğum PlasticFree Fest’in sosyal medya sayfaları sürdürülebilirlik hakkında çok güzel paylaşımlar yapıyorlar. Bu sefer de bu tarz bir tablomsu bir paylaşım yayınlamışlar. Çok hoşuma gitti,elbette sizlerle de paylaşmak istedim 🌿

Korkunç bir çevresel felaket… Korkunç bir değersizlik… Erzincan’da yaşanan bu üzücü felaket sonrası genel hükümetin davranış şekli,yatırımcıların ve maden şirketinin davranış şekli,insanların hayatlarının bu kadar ucuz oluşu ve daha neler neler. Olayın çevresel boyutuna bakacak olursak TEMA Vakfı çok güzel açıklamış. TEMA: "Zehirli kimyasallar Fırat Havzasına karıştı.” Resmi verilere göre yaklaşık 10 milyon metreküp toprak, saniyede 10 metre hızla 800 metrelik bir alana yayıldı. TEMA Vakfi açıklamasında"Göçükle beraber başta siyanür olmak üzere çok sayıda zehirli kimyasal içeren milyonlarca metreküp toprak Fırat Havzası’na karıştı!" denildi.

Mikroplastiklerden daha önce bahsetmiştik,hayatımızın gerçekten her yerinde olduğunu anladığımız bir örnek daha: Istanbul Aydın Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, Istanbul'da satılan midyelerin ciddi bir bölümü mikroplastik içeriyor. Sariyer'den alınan 30 midyenin 22'sinde bulunan toplam 60 mikroplastik, yaklaşık %73'lük bir orana işaret ediyor. Araştırmaya göre Istanbul Boğazı’ndaki mikroplastik oranlari endişe verici ve durum gelecekte daha da riskli hâle gelebilir. Kaynak:Kapsül Bülten

Sarıyer’den Bebek’e, dumanı tüten sıcacık termosta kahvem. Sıfır atık olmak aslında çok kolay!! 💚♻️ #kahvemtermosta

Bugün okulumun bir projesini incelerken diğer okulların bu proje için açtığı dersleri inceme fırsatım oldu ve derslerin çoğu sürdürülebilirlik,karbon ayakizi,enerji korunumu-transferi ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerineydi. Bu noktada görüyoruz ki enerji ve alt başlıkları gerçekten de hayatımıza entegre olmuş ve her alanda karşımıza çıkıyor 💚